Selam Yabancı..
Can sıkıntısıyla
başladığın şu yazının hayatını bir nebze de olsa değiştirmesine hazır mısın?
Çünkü ben heyecanımı seninle paylaşmaya hazırım.
Tanrıyı bilir misin
Yabancı? Hani Hz. Muhammed'in ömrünü yoluna adadığı, Marks'ın reddedip,
Einstein'ın varlığını belgelere döktüğü.. Tanrıyı bilir misin sen Yabancı, hani
Nietzsche'nin bir gece vakti öldürdüğü.. Senin Afrika'daki ölümlere sebep
bulduğun, savaşlarda masum insanların katili olarak gördüğün. Herkesten kaçıp
sığındığın, her gece ve her gece, yeniden teslim olduğun.. Kurallarından korkup
reddettiğin, yasaklarından hoşlanmayıp inkar ettiğin.. Ve sevdiğin. Adını anıp
huzura erdiğin. Benim dostum ilan ettiğim.. Sen tanrıyı kimden bilirsin ey
Yabancı. Kimin anlatımıyla kabul ettin varlığını. Veya inkar ettin?
Ben Kuran'ı okudum.
Ben İncil'i okudum. Ben Marks'ı da okudum, Nietzsche'yi de.. Ve sonra tanrıyı
buldum. Varoluşumdan beri olduğu yerde. İçimde.. Kolaya kaçmadan, zoru
seçmeden.
Bugün yorgunsun. Eve
gidip uyumak, dünyanın gürültüsünden kaçmak derdin. Herkese bir eyvallah çekip,
kuşandın ceketini. Sokaklar nereden geldiğini kestiremediğin bir soğuğun
hakimiyeti altında. Sessizce küfür savurdun esen rüzgara. Köşede kıvrılmış yatan evsize ilişti gözün.
Ve şu isyanın Allah'a.. Daha fazla maruz kalmamak adına bu görüntülere başını
eğişin, ne kadar da muamma.. Neyse Yabancı. On beş dakikalık kurtuluş mesafen
kapanan yollar yüzünden uzamakta. Girmişsin karanlık, ıssız o sokağa öfkeni
dizginlemeye çalışıyorsun. Derken çözülüyor ayakkabının bağı. 'Ulan diyorsun,
Bir bu eksikti.' Anasını da satıyorsun böyle işin babasını da.. Yanaşıp beyaz sundurmalı eve, titreyen
parmaklarınla bağlıyorsun bağcıklarını güç bela. Şu lanet olasıca sessizlik
sinirlerini bozuyor. Hiç kimseye aldırmadan ve daha çok umursamadan basıyorsun
ıslığı..
Karanlık sokaktan
çıkıp dalıyorsun patika yola. Ağaçların çıplak gölgeleri oynaşıyor karabasanlar
gibi. İçin titriyor, ürperiyorsun. Bir ses duyar gibi oluyorsun sonra. Dönüp
bakıyorsun arkana. Kimseler yok. Yine de yerden aldığın taşı fırlatıyorsun çalılıklara.
Hızlanıyor adımların. Eve vardığın an derin bir Oh! çekiyorsun.. Hani derler
ya,
'Vardır bir hayır'
ne kadarda aptalca.. Daha fazla yürümüş, üşümüş ve biraz da korkmuştun
yalnızca.
Sitem edip
dalıyorsun uykuna..
Ve şimdi, bir de
dünyanın gözünden izleyelim bir günlük serüvenini..
Bugün
yorulmuşsun. Eve gidip uyumak, dünyanın gürültüsünden kaçmak derdin. Herkese
bir eyvallah çekip, kuşanıyorsun ceketini. Sokaklar soğuktan şikayet edenlerin
koşturmacası altında. Sessizce savurduğun küfrü duyuyoruz , duvar köşesine
kıvrılmış yatan evsiz Kahya. Ve seni benzetiyor, onu bu duruma düşüren insana..
Başını çevirip gidişini izliyor. 'Tabi ya.. diyor.. çevir kafanı. Görmezden
gelin sebep olduğunuz bu zavallıyı.' Ve şu isyanı insanlığa.. Neyse Yabancı.
Kapanan yollar yüzünden sapıyorsun o karanlık, ıssız sokağa. Derken beyaz
sundurmalı evden, ayak sesleri duyuyor kara maskeli adam, elinde birkaç antika.. El fenerini kapatıp yaklaşıyor
pencereye. Ve görüyor birinin eve yaklaştığını sol çaprazda. 'Belki de yukarıda
uyuyan ihtiyarların evladı' diyor içinden.. Merdivendeki ayak seslerini
işittiğinde zar zor atıyor kendini arka penceren.. Sen her şeyden habersiz
ıslığınla uzaklaşıyorsun evden.
Bir mucize beklemek
aptallıktı. Bunu fark etmişti geçen günlerde oğlunu kaybeden kadın.. Oğlu
gitmişti. Bir daha dönmemek üzere.. Avucuna doldurduğu haplara baktı. Şu küçücük
haplar onu oğluna kavuşturacaktı.. Derken bir ses duydu kadın. Karanlığın
içinden, taşkınca ve çoğaldıkça artan bir ses.. Pencereye yaklaştı. Gözünden
akarken yaş, gülümsedi. Bu, her akşam eve dönerken oğlunun tutturduğu, sinir
bozucu ıslıktı. 'Kuru gürültü' derdi annesi ona. İnci taneleri gibi saçılırken
haplar etrafa, kadın oğlunun varlığını hissetti bir kez daha. Ve sessizce özür
dileyip oğlundan gülümseyerek gitti kızının yanına.
Avına baktı tilki.
Daha önce gördüğü türlerine pek benzetememişti bu yaratığı. Her neyse. Tatları
aynı olduğu sürece önemli değildi. Kararlıydı tilki. Yavaşça avına yaklaşırken
başka birinin varlığı ile irkildi. Etrafına hızlıca göz gezdirdikten sonra kendilerine
insan diyen o korkunç yaratığı gördü. Daha ne olduğunu anlayamadan koca taş
ayak ucuna düştü. Avını o saniye unutan tilki hızla kaçıp mağarasına girdi. Ve
izlediği şu yaratık. Nesli tükenmenin eşiğinde olan bir Kızıl Sincap..
Duyduğu seslerden
ürken sincabın korkusu, karnında ki yavrularını da rahatsız etmiş gibi..
Yuvasına saklandığı an geçiyor tüm endişesi..
Ve sen Yabancı. Tüm
başardıklarından habersiz sitemle dalıyorsun uykuya..
Tanrı.. Sen ne
dersen de, neye inanmak istersen inan, tüm yollar daima Ona çıkar. Senin 'Hayır
bunun neresinde?' dediğin küçücük bir olay başkası için koskoca değişime neden
olur. Hiçbirimiz bu dünyaya öylesine gelmiş değiliz. Hepimizin var olmasının
bir nedeni var. Yaşadığımız tüm kötü olayların. Yaşayacaklarımızın.
Yaşayamayacaklarımızın. Gideceğin yolun kapanmasının, o ıssız sokaktan geçiyor
olmanın, rüzgarda oynaşan çalılıkların…
Sen önemlisin
Yabancı. Sen benim için kurtarıcısın. Ben senin için kurtarıcıyım. Tanrı bizim
için kurtarıcı.
Selam Yabancı. Ve
hoşça kal.
Güzel bir isim.. Ve selam.
YanıtlaSilİnanmak isteyen bir şekilde yüce bir gücün hayrına inanıyor. Tilki örneğindeki tilki sincabı yeseydi de bundan bir hayır çıkaracaktı insan buna zorluyor çünkü. Kur’an ve İncil okuduktan sonra hala peygamberlik mesleğine ruhani bir görev takmak ve onun Allah yolundan gittiğine inanmak da sırf inanmışlığını cilalamak için okumuşluk değil de nedir.(Şimşek sesinde oğlunu hatırlayan anne konusuna hiç girmeyeceğim bile)Bir yığın sapkın rivayet, bir yığın yalan, bir yığın kocaman bir yığın... İnsan aklı, vicdanı nerede yüceltilecekse bu yüceltilsin. Aklı olan vicdanı olan rahatsız olur. İnsanlığın, onurun, emeğin, şerefin yerlerde süründüğü bu çağda rahat gezebilen de bu suça ortak sayılır. Tek bir yerde haklısın; sen benim kurtarıcımsın ben senin kurtarıcınım, bu dünyadayız ve böyle olmak zorunda. Bunun dışında göklerden yada öte dünyadan hiç bir yerden yardım gelmeyecek.
YanıtlaSilBazen anlatılan, söylenen ve söylenecek olan her şey boşunadır. Sen, fikrinde sabit olan bir insanı güzel hiçbir sözle etkileyemezsin.. Bu dünya da her ne yaşanıyorsa; açlık, savaş, cinayet, tecavüz vs.. hepsi biz insanoğlunun kalemi. Kendi, tembel vicdan ve merhametsizliğimizin sonucu. Kimse kötü bir insan olarak doğmadı. Ama kolay olanda, gözümüze güzel gelende dünyanın yanlışları oldu. Şimdi, kendi yaptıklarımız için birinden(bu ruhani her şey olabilir) yardım istiyoruz. Ondan durumu düzeltmesini bekliyoruz. Emek yok. Çaba yok. Olmayınca da Tanrı yok diyoruz.. Ben bunca zaman çaba sonucu başarılmamış hiçbir şey görmedim. Şu yazdıklarını okuyunca, İsmail Hakkı Seymen kesinlikle bir şeyler için çabalıyor dedim.. Ya da çabalamış. Seni umutsuzluğa düşüren ne oldu? Çabaladığın şeyin gerçekleşmemesi mi, yoksa uzun süre çabalayamamak mı? Sabrı ölen bir insan, umudunu sonsuza dek öldürmüş insandır. Hakkında en hayırlısı neyse o olsun..
SilNietzsche "Tanrı öldü" dediğinde, aslında tam olarak senin yazındaki fikre karşı gelmişti. Bu bir umutsuzluk beyanı değil aksine yeni bir şuurun habercisi. Yağma da savaş da cinayet de tıpkı merhamet gibi zarafet gibi, insana dahil, hepsi insan kavramının içinde. Sen çabaladığında sen başaracaksın, başarı da başarısızlık da senin eserin ilahi bir güce yada hayra yorma. Jean Paul Sartre der ki “Hayat umutsuzluğun diğer tarafında başlar.” Umudumu tanrıya bağlamıyor oluşum beni umutsuz yapmaz, tanrıdan bir işaret beklemiyor oluşum beni sabırsız yapmaz, üstelik benim inançsız biri olduğum anlamına da gelmez. Barışın ortak tanımı yapılamadığı sürece savaşla olacak, güzelliğin ortak tanımı yapılmadıkça çirkinlikler olacak... "Sen, fikrinde sabit olan bir insanı güzel hiçbir sözle etkileyemezsin." sözünü söyleyen insanın umudu değil... Umudum kıyıya vuran binlerce deniz yıldızını tek tek denize atan adamın umududur. Biraz olsun aydınlatabildiğim her insan kazanımdır, biraz olsun aydınlanabildiğim her insan kazanımdır.
SilAh Zerdüşt... “O hep beni görüyordu; ya öç alacaktım bu tanıktan, ya da ölecektim. Her şeyi, insanı dahi gören Tanrı ölmek zorundaydı! İnsan böylesi bir tanığın yaşamasına katlanamazdı.”
SilSanırım konuşmalarımız, ikimizi de etkileyemeyecek kadar sabit fikirliyiz.. Benim umudumu Tanrı’ma olan inancım ayakta tutuyor.. İnsan bi şeylere inanmazsa, bu her ne olursa olsun, umudunu dinç tutamaz. Ve umut olmazsa, insan yaşayamaz. Tabi bu yaşamaktan ne anladığına bağlı.. Bu yazılanlar bizi etkilemedi ama, belki şahit olan bir başkasının kendisini bulmasına veya kaybolmasına neden olabilir..
'' Biz bireyler, kendi değerlerimizi yaratma görevinde miyiz? Tanrı’dan yardım almadan, popüler tercihler ve dogmalar olmadan kendi başımıza yaşamı anlamlandırıyoruz. Belki de bazılarımız, eğer Tanrı’nın ölümü içermesini anlarsak, bunu yaparken daha iyi bir şans yakalarız. Tanrı’nın ölümünün umutsuzluğu hayatlarımızda yeni bir anlama yol açabilir. Jean Paul Sartre’nin dediği gibi; hayat umutsuzluğun diğer tarafında başlar. ''
YanıtlaSilhttps://dusunbil.com/tanri-oldu-nietzsche-aslinda-ne-demek-istedi/